16 Kasım 2014 Pazar

adem (as) kıssası

#durman

allah cc alemi yoktan var etti ve Adem'i topraktan yarattı. sonra Adem'in cesedine ruh verdi ve <<O'na secde ediniz>> diye meleklere emir buyurdu.
       bütün melekler hazret-i Adem'e secde ettiler. fakat iblis, kibir ve kıskançlığından dolayı ona secde etmedi. bunun için Hakk'ın huzurundan kovuldu lanetlendi ve kendisine <<kovulmuş şeytan>> denildi. bu sebepten oda adem (as) ma düşman oldu  ondan sonra Hak teala hazretleri havva'yı yarattı ve hazreti Adem'e eş etti.
      ikisinide cenabı Hak Cennete koydu ve <<yiyiniz içiniz ancak şu ağaca yaklaşmayınız>> buyurdu.
      şeytan ise bir yolunu bularak Cennete girdi ve Adem (as) ile havva'nın yanına giderek onlara vesvese verdi; <<Rabbiniz sizi o ağaçtan niçin men'etti biliyormusunuz? eğer siz ondan yerseniz artık sizin için ölüm olmaz; ebedi Cennette kalırsınız>> ,diyerek önce havva'yı ve onun vasıtasıyla da Adem(as)i aldatıp ikisinide o ağacın meyvesinden yedirdi.
     bunun üzerine Allah Teala hazretleri ikisinide Cennetten çıkardı ve yeryüzüne indirdi Adem (as) hindistan tarafına ve havva da cidde ye düştü
      Adem(as) çok ağladı ve Cenab-ı Hakk'a yalvardı.  sonunda Cenab-ı Hak onun
tövbesini kabul buyurdu ve ona <<mekke tarafına git>> diye vahiy gönderdi Adem (as) de oraya gidip havva ile buluştu ondan sonra bütün insanlar onlardan türedi ve nice kavimler ve sınıf sınıf insanlar türedi. şeytan da Adem (as) in evlatlarını ve torunlarını azdırmak ile meşgul oldu.
      hazreti Adem'in vefatından sonra peygamberlik <<Şit>> (as) e geçti ve Cenab-ı Hak'tan ona elli sahife indi



Devamını Oku

15 Kasım 2014 Cumartesi

ahirettti unutanlar ahirette unutulurlar

             بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ


الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَهْوًا وَلَعِبًا وَغَرَّتْهُمُ 


الْحَيَاةُ الدُّنْيَا فَالْيَوْمَ نَنسَاهُمْ كَمَا نَسُواْ لِقَاء 


يَوْمِهِمْ هَذَا وَمَا كَانُواْ بِآيَاتِنَا يَجْحَدُونَ


onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatıda kendilerini aldatmıştı. işte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve ayetlerimizi nasıl inkar edip durdularsa bizde onları bugün öyle unuturuz(a'
raf
 51)

    Yüce Rabbimiz yeryüzünde sayısız nimetleriyle donatıp istifademize sunarken bizleri başı boş bırakılmış (kıyame,36) göklerin ve dağların yüklenmekten çekindikleri çok önemli bir emaneti taşımakla sorumlu kılmıştır (ahzap 72) yüce yaratıcımızın bizlere teklif ettiği bu önemli sorumluluk O'nu tanıma bilme ve O'na kulluk etme sorumluluğudur (zariyat56) yüce mevlamız engin rahmetinin geregi olarak kendini tanıyabilmemiz ve kulluğumuzu doğru bir şekilde yerine getirebilmemiz için de rehberliklerine muhtaç olduğumuz peygamberler ve kitaplar göndermiştir (ali imran 164) bizlere sorumluluklarımızı hatırlatan peygamberleri ve onların getirdikleri ilahi mesajları ciddiye alıp kısacık  hayatımızı onların rehberliğinde değerlendirdiğimiz takdirde hem bu dünyada hem ahirette mutlu oluruz aksi takdirde telafisi mümkün olmayan pişmanlıklar yaşarız 
    yukarıda okuduğumuz ayet-i kerimede böyle bir pişmanlık içerisine düşecek olan inançsız insanların durumu dikkatimize sunulmaktadır dünyadayken hayatı ve dini konuları ciddiye almayıp bunları birer oyun ve eğlenceden ibaret gören dünyanın aldatıcılığına kapılarak asıl sorumlu oldukları konulara kulak tıkayıp ahireti ve allah'a hesap vermeyi unutanlar ilahi rahmetin tecelli edeceği gün unutulmuş muamelesi göreceklerdir. yüce kitabımızın bildirdiğine göre;nefsani arzularının peşine takılmanın bir sonucu olarak inasani duyguları körelen hak ve hakikati görme ve anlama yetenegini kaybeden bu insanların hayatı sadece dunyayla sınırlı zannedip (casiye23 24) yeniden dirilişi ve hesap vermeyi unutmalarının cezası cehennemde unutulmak olacaktır (casiye 34) kur'ın-i kerim, allah'ın gönderdiği ilahi mesajlara ve sorumlu oldukları konulara duyarsız kalanların, aslında  daha dunyadayken stres ve sıkıntıya terk edileceğini, ahirette ise, kör olarak haşr edileceklerini ve kendilerine gelen ayetleri unutmaları sebebiyle de yardıma ve hatırlanmaya en çok ihtiyaçları ogünde unutlumuş muamelesi göreceklerini bildirmektedir(ta-ha124 126

yüce kitabımız, ibadet etmek ve emirlerini yerine getirmek suretiyle rabbimizi andığımız takdirde, o'nun da bizi anıp hatırlayacağını haber vermektedir (bakara152) yüce rabbimiz, şirk dışında işlenmiş başka günahları dilediği kimseler için affedebileceği (nisa48) müjdesini vermekle beraber, gözlerini hakikate kapatan, hakkın sesini dinlemeğe tahammül edemeyen, ayetlerini yalan sayıp elçilerini ve gönderdikleri ilahi mesajları alaya alan ahireti  inkar eden ve bu sebeplede yaptıkları tüm amelleri boşa çıkan kimseleri ahirette en çok zarara uğrayanlar olarak nitelendirmektedir (kehf 100 106

bu itibarla yaşadığımız hayatı bir imtihandan ibaret olduğunu ve bu imtihanda başarılı olabilmenin yolunun da yüce mevla'mızın ilahi mesajlarını ciddiye alarak sorumlu bir hayat sürmekten geçtiğini unutmamalıyız
#durman


Devamını Oku

13 Kasım 2014 Perşembe

küçük sözler den birinci söz

bismillah her hayrın başıdır. biz dahi başta ona başlarız. bil ey nefsim şu mübarek kelime islam nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdıri

bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen şu temsili hikayecige bak dinle şöyleki:
     bedevi arap çöllerinde seyehat eden adama gerekir ki bir kabile reisinin ismini  alsın  ve himayesine girsin ta şakilerin şerrinden kurtulup hacatını tedarik edebilsin yoksa tek başıyla hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır.
    işte böyle bir seyehat için iki adam sahraya çıkıp gidiyorlar. onlardan birisi mütevazi idi diğeri mağrur. mütevazii bir reisin ismini aldı. mağrur, almadı. alanı her yerde selametle gezdi bir katıu't-tarike rast gelse der: ben, filan reisin ismiyle gezerim. şaki def olur ilişmez bir çadıra girse o nam ile hürmet görür. öteki mağrur bütün seyehatinde öyle belalar çeker ki tarif edilemez daima titrer daima dilencilik ederdi. hem zelil hem rezil oldu
   işte ey mağrur nefsim sen o seyyahsın. şu dünya ise bir çöldür.aczin ve fakrın hadsizdir. düşmanın hacatın nihayetsizdir. madem öyledir şu sahranın malik-i ebedi'si ve hakim-i ezeli'sinin ismini al. ta bütün kainatın dilenciliginden ve her hadisatın karşısında titremekten kurtulasın.
   evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki senin nihayetsiz aczin ve fakrın seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip kadir-i  rahim'in dergahında aczi fakrı en makbul bir şefaatçi yapar.
   evet, bu kelime ile hareket eden o adama benzerki askere kaydolur devlet namına hareket eder. hiçbir kimseden pervası kalmaz. kanun namına devlet namına der her işi yapar her şeye karşı dayanır.
   başta demiştik: bütün mevcudat, lisan-ı hal ile bismillah der. öylemi?
   evet, nasılki görsen bir tek adam geldi bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı yakinen bilirsin; o adam kendi namıyla kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. belki o bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder.
   öyle herşey, cenab-ı hakk'ın namına hareket eder ki zerrecikler gib tohumlar çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor dağ gibi yükler kaldırıyorlar demekki her bir ağaç, bismillah der. hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacık ediyor. her bir bostan bismillah der. matbaha-i kudretten bir kazan olurki çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar içinde beraber pişiriliyor. her bir inek deve koyun keçi gibi mübarek hayvanlar bismillah der. rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur bizlere rezzak namına en latif en nazif ab-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, bismillah der. sert olan taş ve toprağı deler geçer. allah namına rahman namına der herşey ona musahhar olur.
   evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi o sert taş ve topraktaki köklerin kemal-i suhuletle intişar etmesi ve yer  altında yemiş vermesi hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik yeşil yaprakların  yaş kalması taniiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyorki:

en güvendiğin salabet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar birer asa-yı musa (as) gibi  fe kul nadrib bi asakel hecer emrine imtisal ederek taşları şakkeder. ve o sigara kağıdı gibi ince nazenin yapraklar birer aza-yı ibrahim (as) gibi ateş saçan hararete karşı yæ naru kuni berden ve selamæ ayetini okuyorlar. 

madem herşey manen bismillah der. allah namına allah'ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. biz dahi bismillah demeliyiz allah namına vermeliyiz allah namına almalıyız öyle ise allah namına vermeyen gafil insanlardan olmamalıyız.
   
   sual: tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz acaba asıl mal sahibi olan allah ne fiyat istiyor?
   el cevap:
evet o mün'im-i hakiki bizden o kıymettar nimetlere mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir. biri zikir biri şükür biri fikirdir. başta bismillah zikridir ahirde elhamdülillah şükürdür ortada ortada bu kıymettar harika-i sanat olan nimetler ehad-i samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belahet ise öylede zahiri mün'im-i hakiki'yi unutmak ondan bin derece daha belahettir 
    ey nefsim böyle ebleh olmamak istersen allah namına ver allah namına al allah namına başla allah namına işle 
 vesselam

#durman 
Devamını Oku

12 Kasım 2014 Çarşamba

resülullah'ın çocuklara ilk öğrettigi ayetler

#durmanResullullah (sav) gerek ailesindeki küçüklere gerekse etrafındaki çocuklara ilk olarak çok dikkat çekici ve bizlere adeta mesaj verici bir ayeti ezberletir ögretirdi. bu ayetler en öz ve net biçimde tevhidi vurgulayan allah'ın eş ve çocuk edinmediğini ifade eden ve allah'ın bütün kainatta yegane hakim tek otorite olduğunu ortaya koyan ayetlerdir. şu rivayetlere bir göz attığımızda resulullah(sav) in tevhid konusunda ne kadar hassas davrandğını bu konuya ne denli önem verdiğini çok rahat bir şekilde görebiliriz.
ibn-i ebi şeybe'nin el-musannef  adlı eserinde şöyle geçer:abdu-l muttalip ailesinden bir çocuk güzelce konuşmaya başlayınca resulullah (sav) ona yedi kere şu ayeti okutur ögretirdi:

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّهِ الَّذِي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَم يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُن لَّهُ وَلِيٌّ 

مِّنَ الذُّلَّ وَكَبِّرْهُ تَكْبِيرًا

deki: hamd hiçbir çocuk edinmeyen hakimiyette ortağı olmayan acizlikten dolayı bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan allah'a mahsustur. sen O'nu tekbir ile yücelt
(isra suresi 111
bazı rivayetlerde furkan suresi'nin başı olan ayetleri öğrettiği de nakledilmiştir: 
تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا

الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ 

وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا
alemlere bir uyarıcı olsun diye kulu (muhammed'e) furkan'ı indiren allah'ın şanı ne yücedir O allah ki göklerin ve yerin hakimiyeti/ egemenligi kendisine ait olanlardır. O her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir (furkan suresi 1,2) resulullah(sav) in küçücük beyinlere nakşettiği bu ayetlerden ne yazıkki bu günün nice büyükleri habersiz yaşamaktadır O küçücük çocuklara bile allah'ın tek hakim ve otorite olduğunu yerde ve gökde O'ndan başka söz sahibi bir varlığın olmayacağını öğretiyor ve bu hakikati gönüllere nakşetmek için ayetler ezberletiyordu.
peki ya biz ne yapıyoruz?
bizde çocuklarımıza veya çocuklarımızın çocukları olan torunlarımıza bu hakikati ögretiyormuyuz?
ne yazıkki bu sorumluluğu yerine getirmiyor çocuklarımıza bu gerçekleri öğretmiyoruz .
hatta bırakın onlara öğretmeyi kendimiz bile bu gerçekleri geregi gibi bilmiyoruz. 
oysa bu ve benzeri gerçekler bir babanın yavrularına öğretmesi ve belletmesi gereken ilk bilgilerdir. eğer babalar yavrularına bu gerçekleri belletmezlerse onlara yavrularımıza ellerine teslim ettigimiz kimler ögretecek?
şayet bizim babalarımız bizlere allah'ın bu ayetlerini öğretip anlatsalardı sanırım bu günkü halde olmaz ve ve rabbimize bu konularda şirk koşmazdık. ama gelin görünki toplumumuz bu noktada çok büyük bir yanılgının içinde yüzmektedir.

peygamber efendimizden çok önceleri yaşayan ve son derece kikmetli bir kul olan lokman (as) da çocuğuna ilk olarak tevhidi ögütlemiş ve hiçbir şekilde allah'a şirk koşmaması gerektiğini diğer tüm nasihatlerden önce zikretmiştir. rabbimiz onun bu nasihatlerini bize şöyle bildirir:
hani bir zamanlar lokman oğluna öğüt vererek: yavrucuğum sakın ha allah'a şirk koşma doğrusu şirk büyük bir zulümdür demişti..
lokman(as) öğütlerinde şöyle devam eder:
yavrucuğum yaptığın iş (iyilik veya kötülük) bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu bir kayanın içinde veya gklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa yine de allah onu (senin karşına) getirir. doğrusu allah en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır. yavrucuğum namazı kıl iyiliği emret kötülükten vazgeçirmeye çalış başına gelenlere sabret. doğrusu bunlar azmedilmeye değer işlerdir. küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme çünkü allah hiçbir kibirleneni övüngeni  sevmez. yürüyüşünde tabii ol. sesini alçalt çünkü seslerin en çirkini şühesiz eşeklerin sesidir.(lokman suresi 13-19) 
biz müslümanlarda gerek peygamberlerin gerekse diğer salih kulların yoluna uyarak tevhid içerikli bu ve benzeri ayet ve hadisleri çocuklarımıza öğretmesi bunların ne anlama geldiği hakkında onlara bilgi vererek sağlam bir islam akidesinin temellerini oluşturması gerekmektedir.

faruk furkan
Devamını Oku

11 Kasım 2014 Salı

kitabım kur'an'dır ne demektir ?

bir insanın benim kitabım kur'an'dır demesi herhalde sadece elindeki mushafın allah'tan geldigini itiraf etmesi anlamına gelmez. zira gerektirdiği doğrultuda bir hayat sürdürmedigi halde nice insan bu kitabın allah'tan  geldigini kabul etmekte ve bunu dili ile söylemektedir. ama bu kabul ve itiraf onları kur'ani bir hayat yaşamaya sevk etmemiştir. demek ki bir insanın kitabım kur'an'dır  demesi onun kitabının kakikaten kur'an  olması anlamına gelmez. tıpkı bana ait olmayan bir ev için bu ev benimdir dememin evin benim olması anlamına gelmediği gibi...
şunu kesin olarak bilmek gerekirki bir insanın kitabım kur'an'dır demesi aynı zamanda beni doğruya yönlendirecek beni düzeltecek beni idare edecek hükümlerine başvuracağım  ihtilaflarımı çözecegim emirlerini ve yasaklarını tadbik edeceğim ahkamını uygulayacağım kitap kur'an'dır. demesi anlamına gelmektedir bir kul her ne zaman bu şekilde kur'an'a yaklaşırsa işte o zaman gerçek anlamda kitabım kur'an'dır demiş olur aksi halde kur'an'ı kur'an olarak kabul etmemiş demektir. yüzlerce kere bu sözü söylese kur'an  hiçbir zaman onun kitabı olmayacaktır.

kur'an  hükmetmek için indirilmiştir. insanlar anlaşmazlığa düşülen meselelerde problemlerde ve ihtilaf  halinde hüküm vermek için ..

biz sana kitab'ı (kur'an'ı) insanlar arasında allah'ın sana gösterdigi şekilde hüküm veresin diye hak ile indirdik. sen sakın ha hainlerin savunucusu olma :(nisa suresi 105)

artık onların arasında allah'ın indirdigi (kitap) ile hükmet ve sana gelen haktan ayrılıpda onların arzularına uyma (maide suresi 48

onların aralarında allah'ın indirdigi (kitap) ile hükmet. onların arzularına uyma ve allah'ın sana indirdiginin bir kısmından (kur'an'ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın.
 (maide suresi 49

işte kur'an'ın indiriliş gayelerinden birisi budur. ama gelin görün ki insanlar  onu bu  gayeden uzaklaştırmış ve onu sadece kandil gecelerinde veya merasimlerde teberrüken okunan bir kitap haline getirmiştir. 21 yüzyılın kur'an karşısındaki en büyük problemi budur kur'an müslümanın anayasasıdır. kur'an tıpkı bir ibadet kitabı bir ahlak manzumesi ve bir hidayet rehberi olduğu gibi bir yasa kitabıdır da aynı zamanda bu nedenle ben müslümanınım diyen bir kimsenin zorunlu olarak bu kitabın hükümlerini kabül etmesi ve onların uygulanırlığını itiraf etmesi gerekmektedir.
(faruk furkan.)
#durman
Devamını Oku